Din-Bilim Çatışması
Hristiyanlık, Galileo ile başlayan süreçte bilimle sıkça ters düşmüş ve neticede natüralist veya ateist felsefeler Avrupa’da hızla yayılmıştır. Bunda şaşılacak bir şey yoktur. Akıllı insanlar, görmedikleri bir şeye inanabilirler ancak gürdükleriyle çelişen bir şeye asla inanmazlar.
Evrim teorisi adeta Tevrat ve İncil öğretisini köklerinden sarsacak; bilimle dinin bir daha buluşmamak üzere birbirine elveda demesine sebep olacaktır. Esasında Charles Darwin’in kendisi de dindar olup, yaptığı gözlemlerin tanrı inancını kökten sarsacağını düşünerek teorisini açıklamaktan çekinmiştir. Zavallı Darwin. Bir insanın, inancıyla ters düşen bir şey bulması ona çok acı verir. Bu sebeple Darwin’i ünlü tanrı tanımaz filozof Voltaire ile bir tutmamak lazım.
Avrupa’daki din-bilim kavgasında din her zaman mutlak bir mağlubiyet almış ve nihayet köşesine hapsedilmiştir. Fransa’daki insan sosyolojisine aykırı katı laiklik anlayışının temelinde bu kavga yatmaktadır. İnsanlar, dinin hem haksız hem de güçlü olmasından artık adeta illallah demişti. Batılı insanlar Papalık’tan ve ona bağlı kurumlardan Orta Çağ boyunca çok çekmiştir.
Ancak İslam bu tecrübeyi yaşamamıştır. Yani batılı bilim insanları İslamı lime lime edip bilim karşısında sorguya çekmemiştir. Bunun sebeplerini anlamak zor değildir. Birincisi İslamı pek bilmiyorlardı; ikincisi İslam genel olarak “barbar” Türk’lerin dini olarak bilinmekteydi. O çağın Avrupa’lısı için İslamı merak etmenin çok da bir cazibesi yoktu.
Nasıl ki birinci dünya savaşında Almanlar yenilince Türkler de yenilmiş sayıldı, benzer bir şekilde Avrupa’da Hristiyanlık ve Yahudilik bilim karşısında yenilince İslam da yenilmiş sayıldı. Enterasan bir şekilde müslümanlar da bu şekilde düşünmekte ve evrimle ilgili tartışmalarda Hristiyan yaratılışçı bilim insanları ile saf tutmaktalar. Oysa gerçek hiç de öyle değil.
Aşağıda okuyacaklarınız pek çok inanan veya inanmayan insana sürpriz olacak diye düşünüyorum. Ancak sabırla sonuna kadar okursanız kendi içinde ne kadar tutarlı ve güçlü argümanlarım olduğunu göreceksiniz.
Kuran’da Evrimin İzleri
Allah bütün canlıları sudan yarattı. İşte bunlardan bir kısmı karnı üzerinde sürünür, kimi iki ayak üzerinde yürür, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Allah dilediğini yaratır. Çünkü Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. (Nur Suresi 24/45)
Kuran’da evrimi en özlü ve kapsamlı şekilde bu ayetin anlattığını düşünüyorum. Unutmayalım ki Kuran bir bilim kitabı değildir. Sanatsal, edebi ve kısmen destansı bir dili vardır. Tanrının bir bilimsel makale indirmesini beklememek lazım. Şimdi bu ayet üzerinde evrim perspektifi ile düşünelim.
Birincisi, ayette hayatın kaynağının su olduğu söyleniyor. Bu, evrim bilimcilerinin hayatın nasıl ve nerde başladığı çalışmalarıyla örtüşmektedir. En güçlü teori, hayatın en az 3.5 milyar yıl önce okyanus altında başladığını savunmaktadır ki buna dair pek çok güçlü delil vardır (1).
Neden bu ayet daha önce bu şekilde yorumlanmadı?
Eski zamanlarda evrim bilgisi mevcut olmadığı için onlar bu ayeti suyun hayattaki önemine yormuşlardır. Peygamber her ayeti tefsir etmedi. Ettiyse de bize ulaşmadı. Ayrıca unutmamak gerekir ki Kuran ayetleri çok boyutludur. Farklı kesimden ve seviyeden insanlar için farklı anlamlar ifade edebilirler. Dolaysıyla daha önce yapılmış yorumları yanlışlamamızı gerektirecek bir durum yoktur. Ayetler aynı anda birbirini dışlamayan farklı anlamları ihtiva edebilir.
Peki ben bu ayeti evrime uydurmak için zorluyor olabilir miyim? Suyun önemi ile ilgili olmadığı ne malum? Öncelikle ayet yaratılıştan bahsediyor. Nimetlerden bahsedip sonra sudan bahsetseydi suyun öneminden bahsediyor diyebilirdik. Ancak ayetin konusu canlıların orjinidir. Diğer delil ilk cümlenin hemen ardından Allah’ın canlı türlerinden bahsetmesi, evrim sürecindeki önemli aşamalardan özlü ve edebi bir şekilde bahsetmesidir. Ayet açıkça sürüngenleri, iki ayaklıları ve dört ayaklıları tarif ederek evrimsel bir taksonomi yapmaktadır. Eğer sudan bahsediyor olsaydı muhtemelen arkasından gelen ayet Kuran’ın çizgisine uygun şekilde şükre bir çağrı olurdu.
O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı. (Secde 32/7)
Bütün hayat sudan başladıktan sonra Allah başka bir detay veriyor. İnsanı çamurdan yaratmaya başladığını söylüyor. Burada ‘yaratmaya başlamak’ tabirini kullanıyor. Biliyoruz ki Allah genel olarak şu ifadeyi kullanır:
O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece "ol" der, o da hemen oluverir. (Bakara 2/117)
Bunun gibi pek çok ayet vardır. Bu ayetler Allah’ın bu işleri nasıl zahmetsiz yaptığını ve gücünün azametini göstermek için bu şekilde ifade edilmiştir. Ancak yukarıdaki ayette yarattık demiyor, “yaratmaya başladık” diyor. Demek ki insanın yaratılışı bir süreç almıştır; bir anda olmamıştır.Kün fe yekün işin sadece başı.
Allah'ın öteden beri süregelen kanunu (budur). Allah'ın o kanununda asla bir değişiklik de bulamazsın. (Fetih 48/23)
Doğa kanunlarının birbiriyle uyumlu olması, restgele olmaması Allah’ın sünnetinin bir icabıdır. O’nun yaratmaktaki sünneti evrimdir. Biz bunu bir doğa kanunu olarak sonradan keşfediyoruz.
İnsan henüz anılır bir şey değilken üzerinden uzunca bir zaman geçti. (İnsan 76/1)
Bu ayet, insanın anılmaya değer bir hale gelinceye kadar üzerinden çokça zaman geçtiğini ima etmektedir. Anılmaya değer hale gelmesi ise insan formunu aldığı Homo Sapiens’in ortaya çıkmasıdır. Ayet, insandan önce çok zaman geçti demiyor. İnsanın üzerinden çok zaman geçti diyor. Bildiğimiz gibi insanlığın ömrü, evrenin ömrünün yanında çok kısa bir süredir. O halde insanın üzerinden nasıl oluyor da çok zaman geçmiş olabilir? İnsanın henüz insan formuna kavuşmadığı önceki halleri de onun yaratış sürecinin bir parçası olarak görülüyor ki bu süreçte geçen zaman da insan üzerinden geçmiş gibi anlatılıyor. Dolaysıyla insan aniden eşref bir mahlukat olarak ortaya çıkmadı. İnsan daha önce de vardı ancak değersiz bir formda.
Halbuki, o sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır. (Nuh 71/14)
Bu ayette ise yaratılışın evrimle olduğu gayet açık söyleniyor. Allah, biz sizi Darwin teorisiyle yarattık demeyecekse daha ne söylesin?
Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. (Bakara 2/30)
Bu ayette insandan halife olarak bahsedilmesi bazı İslam alimlerinin insandan önce dünyada düşünen (hominid) başka bir varlık olduğu fikrini tartışmasına sebep olmuştur (4). Çünkü kelime olarak halife, bir şeyden sonra gelen demektir. Şimdiki bilgilerimizle artık kesin olarak biliyoruz ki insandan önce Homo Erectus, Neanderthal gibi Homo Sapiens’in atası veya kuzeni olan diğer insan türleri yeryüzüne yayılmıştı. Allah Homo Sapiens’i Neanderthal’lere galib getirtip yeryüzüne halife yapmıştır. Yeryüzü bu tarihten sonra tamamen Homo Sapiens tarafından şekillendirilmiştir. Homo Erectus veya Neanderthal’ler inkar edilemeyecek kadar gerçektir. Bugün fosillerinden DNA’sına kadar herşeyiyle elimizdeler. Yapılan çalışmalar bugünkü insan DNA’sına Nendethal’lerin de katkı yaptığını göstermektedir. Ne tesadüftür ki bu paragrafı yazdığım sıralarda Neanderthal’lerin gen haritasını çıkaran bilim insanının Nobel ödülü kazandığı açıklandı.
Andolsun ki, insanı süzülmüş çamurdan yarattık. (Mü'minûn 23/12)
Andolsun ki insanı, kokuşmuş bir balçığın kuruyan çamurundan yarattık. (15/Hicr 26)
Allah, yaratılış ile ilgili ilave detaylar vermektedir. Süzülmüş bir çamur ve balçıktan bahsetmektedir. İlk yaşamın hangi şartlarda başlamış olduğu halen daha araştırılan konulardandır. O nedenle burada çok bağlayıcı birşey şu an için söylememiz mümkün değildir. Ancak biyolog Graham Cairns-Smith’in ‘clay theory’ olarak teorileştirdiği ve ilk hayatın balçıkta başladığına dair teorisini hatırlatmakla yetineceğim. Yakın zamanda Mars’a gönderilen Curiosity orada balçık bulmuş; bilim insanları bunun suya ve hayata işaret olabileceğini düşünmektedirler. (2). Ayette balçık süzülmüş veya kurumaya yüz tutmuş deniyor. Bu da bana bu olayın bir sahil noktasında olduğunu düşündürmektedir. Ancak bunlar şu an spekülasyondan öteye geçememektedir. Bilim ilerledikçe bu konuda daha çok malumatımız olacak.
De ki: "Sizi biçimlendiren; size işitme, görme ve idrak etme gücü veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz? (Mulk 67/23)
Bu ve sayısız ayette Allah biçimlendirmek ve şekil vermekten bahsetmektedir. Bütün bunlar evrim sürecini tarif etmektedir. Bazı İslam alimlerinin, Allah’ın Ademi kendi elleriyle yoğurduğu gibi tefsirleri İslam inancının temel ilkeleriyle ters düşmektedir. Ademi yoğuran Allah’ın koyduğu kanunlardır. Allah bu kanunları her an yaratma yaparak yürürlükte tutuyor.
O, sudan bir insan yaratıp ondan soy, sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir. (25/Furkân 54)
Bu ayeti buraya almamın sebebi yaratılış ile soy, sop ve hısımlığı bir arada içermesidir. Yalnızca bu ayet değil. Kuran’da yaratılış ve soydan bir arada bahseden başka ayetler de vardır. Edebi açıdan hısımlık ile yaratılış çok alakalı değilken neden bu ikisi beraber anılmaktadır? Bir tesadüf mü?
Evrimdeki en önemli halka kendi kendini çoklayabilme mekanizmasının evrimleşerek gelişmesi ve kalıtımın mümkün olmasıdır. Evrim, doğadaki bütün canlıların bir şekilde aynı soydan geldiğini ispat etmektedir. Tanrı, bing-bang’ten 379 bin yıl sonra oluşan ilk element hidrojeni evire evire canlı hayata kadar taşıyıp oradan farklı türlere evrimleştirmiştir. Bugünkü aile soy ağacımızı insandan kuyruksuz maymuna, ordan ilk omurgalılara, ordan okyanusta oluşan ilk canlı formuna kadar götürebiliriz. Soy, sop Allah’ın yaratma sünneti olan evrimin en önemli bileşenidir ve bu nedenle beraber anılmaktadır.
Hangi Yaratılış?
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın meydana getirip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir. (Nisa 4/1)
Bu ayetler klasik tefsirciler tarafından Havva’nın Adem’den yaratıldığı şeklinde yorumlanmıştır. Yaratılış ile ilgili ayetlerde müfessirleri yanıltan bir nokta var. Kur’an-ı Kerim’de yaratılış 3 farklı yaratılışa referans vermektedir. Alimler bunların aynı şeyden bahsettiğini zannediyorlar.
1- Bazı ayetler yaratılıştan bahsederken belli bir insanın ana rahmindeki yaratılışından bahsetmektedir. Buna yerel yaratılış diyebiliriz.
İnsan, bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir. (Yasin 36/77)
2- Bazı ayetler ise genel olarak insan türünün yaratılışından bahsetmektedir ki bu Homo Sapiens’in ortaya çıktığı aşamadır. Buna türsel yaratma diyebiliriz.
Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
3- Bazı ayetler ise insanın yaratılışından bahsederken ilk canlıyı kastetmektedir. Buna genel yaratma diyebiliriz. Doğrudan Homo sSapiens’i kastetmemektedir ancak onu netice vereceği için onun yaratış sürecinin parçasıdır.
Hayal edin ki atalarınız Altay dağlarından Şam üzerinden Trabzon’a gelmiş Türkler olsun. Aileniz hakkında bir yazı yazacak olsanız ve deseniz ki ben Şam’lıyım, veya ben Trabzon’luyum veya ben Altay Türkleri’ndenim, her durumda da kendi kökeninize atıfta bulunuyorsunuzdur ve her üçü de doğrudur.
Yukarıdaki tek nefisten yarattık ayetleri bu gruba giriyor. Bilim insanları gösterdi ki ilk canlı tek hücreli bir canlıydı. Bu canlının erkeği dişisi yoktu. Cinsiyet çok daha sonra evrimleşiyor. Dolaysıyla bu ayet bu tek hücreli ortak atadan bahsetmektedir.
Burada tartışmalı kaburga kemiği meselesine girmeyeceğim. Çünkü Kuran’da böyle birşey yoktur. Bu mevzu İsrailiyat kaynaklı olabilir. Zira Hristiyanlar ve Yahudiler de bu şekilde inanmaktadırlar. Konuyla ilgili bir hadis olduğunu biliyorum. Ancak hadislerin sıhhati, İslam alimleri arasında bile her zaman tartışma konusu olmuştur.
Allah, neden Adem’i yaratmak için milyarlarca yıl evreni şekillendirdi de Havva’yı kün feyekün ile bir anda Adem’in kaburgasından yarattı? Hem diğer ayetlerle hem de sünnet-i ilahi ile telif edilememektedir. Evrimde ilk canlının nasıl ürediği halen daha tartışılmaktadır. Kuvvetli teoriler ilk canlının kendi kendini kopyalayan bir erkek veya dişiye ihtiyaç duymayan bir şey olduğu yönündedir ki bence yukarıdaki ayet de bundan bahsetmektedir.
Yukarıdaki ayette de yaratılıştan sonra hemen hısımlıktan bahsetmesini vurgulamak istiyorum. Bunu daha önce izah etmiştik. Böyle tekrar eden patternler doğru yol üstünde olduğunuzu göstermektedir. Dolaysıyla teorimize güç vermektedir.
O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı.2 Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hakimiyet) yalnız onundur. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? (Zümer 39/6)
Bu ayet de benzer şekilde ilk canlının yaratılmasından yani genel yaratmadan bahsetmektedir, Adem’den değil. Ancak ayetin devamında hemen anne karnındaki yerel yaratmadan bahsetmektedir. Üç çeşit yaratmadan ikisinin bir arada olması benim bu sınıflandırmamın var olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Eğer bu framework olmasaydı insanın yaratması derken hep aynı şeye refere edildiği varsayılacaktı ki eski alimler bu hataya düştü. Genel yaratma ve yerel yaratmayı ayırt etmek kolay ancak ayetlerin türsel yaratmadan mı yoksa genel yaratmadan mı bahsettiğini böyle bir çerçeve olmadan ayırt etmek zordur.
Maymunlarla Akrabalık
İçinizden Cumartesi günüyle ilgili avlanma yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Bu yüzden onlara: “Aşağılık maymunlar olun” demiştik. (Bakara 2/65)
Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara "aşağılık maymunlar olun" dedik. (A’raf 7/166)
De ki: "Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah'ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, maymunlar ve domuzlara döndürdüğü kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır." (Maide 5/60)
Konunun en tartışmalı tarafı insanın kuyruksuz maymunlardan geldiği gerçeğidir. Bunun pek çok ispatı vardır. Bu bölümde bu konuya girmeyeceğim. Arzu eden başka kaynaklara müracaat edebilir. Sadece şunu düzelteyim. İnsan bugünkü maymunlardan gelmemektedir. Onların da atası olan bir başka ‘ape’ türünden gelmektedir. Ancak bu türden de doğrudan gelmemektedir. Halife bahsinde işlediğimiz gibi arada Homo Erectus, Neanderthal gibi diğer insansı canlılar vardır.
Şimdi gelelim ayetlere. Kuran-ı Kerim’de Allah’ın kendi koyduğu yasakları çiğneyenleri aşağılamak için kullandığı ifade çok manidardır. Bu kişilere ‘aşağılık maymunlar’ diyor. Maymun Orta Doğu’da çok da bilinen bir hayvan değildir. Aşağılık bir hayvan olarak görülmez. Dahası birini aşağılamak için köpek gibi başka hayvan isimleri kullanılmaktadır. Peki öyleyse neden bu hayvan özellikle seçilmiştir? Ve neden onun aşağılık olduğu söyleniyor? Çünkü kuyruksuz maymunlar insanın evrim ağacında bir önceki duraklarıdır. İnsanın evrim basamaklarını yukarı doğru düşünürseniz, maymun onun için geriye gidiştir. O yüzden köpek, veya solucan değil de maymun denmiştir.
Ayette insanların maymun ve domuza dönüştürülmesinden bahsetmektedir. Allah istediğini istediği gibi yapabilir. Neden doğa kanunlarına aykırı iş yaptı diye biz sorgulayamayız. Ancak Allah’ın bir sünneti vardır. İnsanları domuza ve maymuna dönüştürebilmek için insan DNA’sında bu hayvanlarının kodlarının olması lazım. Tıpki bir çocuğun ebeveynlerine benzemesi gibi. Bu ifade insanın DNA’sında bu hayvanların kodlarının olduğunu ima ediyor olabilir. Dediğim gibi, Allah bilimsel kuralları takip etmek zorunda değil ama bilimin var olmasının yegane sebebi Allah’ın bir takım kuralları takip etmesidir. Allah bir sünnet üzere hareket etmeseydi, yerçekimi elmayı çekip armutu çekmeyebilir, bugün çekip yarın çekmeyebilirdi. Bu durumda Descartes veya Karl Popper gibi filozofların takip ettiği bir bilimsel metoddan bahsedemezdik.
Burada bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Yukarıdaki ayetlerden üçüncüsünde domuz adı da geçmektedir. Domuz İslam’da pis olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla domuzun ayette geçmesi gayet normal olup başka bir şeye işaret etmiyor olabilir. Ancak ayet, insanın domuz ile maymunun çaprazlanmasından doğmuş bir canlının soyundan geldiğini ima ediyor olabilir. Nitekim domuz, maymunlardan sonra insanlara genetik olarak en çok benzeyen hayvandır ve benzerlik oranı maymunlara çok yakındır (99% vs 98%). Hibrid yavruların yaşama ihtimali çok düşük olsa da imkansız değildir. İnternet üzerinde yaptığım bir araştırmada hibridleştirme üzerine doktora yapmış Dr. Eugene M. McCarthy’nin de aynı şeyi iddia ettiğini gördüm. Hatta kendisine ulaşıp bu konudaki görüşlerini sordum. Ona göre insan, maymun-domuz hibridinden oluşan bir offspring’in tekrar tekrar maymunla backcross çiftleşmesinden sonra ortaya çıkmıştır. (3)
Ahsen-i Takvim
İnsanın bir hayvan soyundan geliyor olmasını hazmetmek bazıları için zor olabilir ama bu bilimsel bir gerçektir ve Kur’an tarafından da işaret edilmektedir. Darwin, papatya soyundan geldiğimizi iddia etseydi çok gocunmazdık tahminimce. Dolaysıyla bu reddetmenin temelinde büyük oranda bir insan egosu ve kibri yatmaktadır.
Yukarıdaki ayetleri gördükten sonra bir müslümanın Allah’ın insanı cennette çamurdan yaratıp tastamam dünyaya getirmesini düşünmesi mümkün değildir. Gökyüzünden bir insanın yeryüzüne inmesi gibi garip bir olay Allah’ın sünnetiyle bağdaşmaz. Zaten insanoğlu böyle bir yolculuğu yapabilecek donanıma sahip değildir.
Peki, İslami veya bütün semavi (İbrahimi) dinlerin perspektifiyle bakacak olursak, insanın aziz ve muhterem olmasını, Allah’ın aynası olmasını, yaratılışın gayesi olmasını, Adem’in cennetten çıkarılışını bu gerçekle nasıl telif edeceğiz?
Sinâ Dağına andolsun. Bu güvenli şehre (Mekke'ye) andolsun ki. Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. (Tin, 95/1-4)
İnsanın ahsen-i takvim yani en güzel surette yaratılması Tin süresinde geçmektedir. İlginçtir ki Arapça “takvim” kelimesi ikamedeki qama kökünden gelmektedir ki anlamı diklenmek, İngilizce “erect” demektir (5). Yani ahsen-i takvim kelime olarak (literally) Homo Erectus, mükemmelen diklenmiş demektir. Daha önce de bahsettiğim gibi Kuran’daki ayetler farklı anlamları aynı anda içeriyor olabilir. Şimdilik bu anlamını sadece not düşelim. Bu ayrıntıyı unutmayın, zira buna tekrar döneceğim. Öncelikle ayeti bütün İslam alimlerinin yorumladığı gibi “en güzel surette” anlamındaki ahsen-i takvim anlamıyla konuşalım.
İnsanın mükerrem olan tarafı cesedi değildir. Nitekim ceset çürüyüp gidiyor. Allah cesete bir değer verseydi onu çürütmezdi. Ölünce Allah’a yükselen ruhlarımızdır.
Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz! (Secde 32/9)
De ki: "Sizi biçimlendiren; size işitme, görme ve idrak etme gücü veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz? (Mulk 67/23)
Birbirine benzeyen bu gibi ayetlerde Allah insanı önce şekillendirdiğini, sonra ruhundan üflediğini söylüyor. Buradaki şekillendirmenin artık evrim olduğunu iyice anladık. Tekrar eden patternleri görmek güzel oluyor. Demek ki Allah bir anda yaratmamış, istenen kıvama gelene kadar şekillendirmiş. Sonra ise ruhundan üflüyor. İşte insanın aziz olması bu ruh üflenmesiyle ilgili. Yani ruhu çekilirse insanın geride kalan bedeni bir maymununkinden farksızdır. İnsanı mükemmel yapan ruhudur. Burada şunu da not etmek gerekir ki hayvanlar da ruh taşımaktadır. Ancak bu, insanınki ile aynı seviyede bir ruh değildir. İnsan ruhu en üst seviyede olduğu için Homo Sapiens yeryüzünde hegemonyasını kurmuştur.
Kuran’daki kelimelerin hiçbiri rastgele seçilmemiştir. İki eşanlamlı kelimeden hangisinin seçildiğinin bir sebebi vardır. Ruh üflemesinden sonra Allah hemen idrakten bahsetmektedir. İdrak yani kendinin bilincinde olma yetisi. İnsanın benliği, kendini bilmesi, buna bağlı olarak irade sahibi olması. İşte insanı mükerrem yapan, bir maymundan ayıran bunlardır. İnsanın yeryüzüne halife olması da bundandır.
İdrak ve irade evrimciler, fizikçiler ve filozoflar tarafından da araştırılmaktadır. Bir şeyi yapmaya karar verdiğimizde, örneğin elimizi kaldırmak istediğimizde bu olay nasıl başlıyor? Bunu beyinde bir takım kimyasal aktivitelerle açıklayabiliriz. Doğrudur. Ancak soru, o aktivitelerin de nasıl başladığıdır. Neden sorusunu tekrar tekrar sorduğunuzda bir “nedenlerin nedenine” ihtiyaç duyulmaktadır. İlk tetikleyen irade (willpower) nedir? İşte bu konular işin felsefe tarafıdır. Natüralistler iradenin de insanın evrimsel geçmişi ve içinde yaşadığı çevrenin bir ürünü olduğunu savunuyor. Buna göre aslında irade yok. İnsanların iradesi kimyasının ve biyolojisinin dikte ettiği bir şeydir. Bu konular tartışmalıdır. Bana göre insan irade sahibidir, insanın verdiği kararlar big-bang ile başlayan sonsuz bir otomatanun sonucu değildir. İnsan iradesiyle olayların istikametini her an başka bir yöne çevirebilir. Quantum fiziği, olayların materyalist felsefenin zannettiği gibi olmadığını göstermektedir.
Öyleyse, Allah cennette Adem’in ruhunu yaratmış; dünyada ise bu ruhu taşıyacak bedeni hidrojen atomundan başlayarak insan şeklini alana kadar evrimleştirip hazır hale getirmiştir. O zamana kadar yeryüzüne hiç bir insan ruhu göndermeyen Allah maymundan doğmuş bir yavrunun birkaç göbek sonraki neslinden bir canlıya Adem’in ruhunu göndermiştir. İnsanlar bu aşamadan sonra hızla gelişerek diğer bütün hayvanları geride bırakıp Allah tarafından seçildiklerini ispat etmiştir.
Doğmuş ve doğacak olan herkesin ruhu daha dünya yaratılmadan zaten yaratılmıştı. Bunu Araf süresi 172. ayetten biliyoruz.
Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)" demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir. (Araf, 7/172)
Ne zamanki bir çocuk anne karnında gelişmeye başlıyor, Allah daha önceden yaratılmış ruhunu bu bedene üflüyor. Yani mikro ölçekte de insan bedeninin hazır edilip ruhunun gönderilmesi olayı her doğan çoçukla birlikte sürekli yinelenmektedir.
Adem’in yaratıldığı cennet gerçek cennet mi yoksa yeryüzündeki cennet gibi bir bahçe mi konusu alimler arasında tartışmalıdır.
Derken, şeytan ayaklarını oradan kaydırdı. Onları içinde bulundukları konumdan çıkardı. Bunun üzerine biz de, "Birbirinize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde belli bir süre barınak ve yararlanma vardır" dedik. (Bakara, 2/36)
Bu ayetteki inin ifadesi, sanki bir dağın zirvesinde yaşıyorlar da ordan inmeye zorlandılar gibi bir şeyi ima ediyor. Cennetten inme olsaydı, inin diye onlara emir edilmezdi. Çünkü insanın gökyüzünden inebilecek kabiliyeti yoktur. Tanrı mükemmeldir, olmayacak bir şeyi emretmez. Bu nedenle inin değil de, indirdik denmesi daha mantıklı olurdu. Çünkü gökyüzünden yeryüzüne ancak tanrı tarafından bir mucize ile inebilirdiler.
Eğer bu yorumu kabul edecek olursak, bu durumda şeytanla aralarında geçen mevzunun yeryüzünde olduğunu varsaymamız gerekecek. Bu ihtimali daha güçlü görme sebebim, hadisede Havva’nın da yer almasıdır. Çünkü Adem ile Havva’nın aynı anda var olduğu zaman ruhlarının bedenlerine gönderildiği bir zaman olmalıdır. Çünkü Havva, Adem’den yaratıldı. Ruhlar birbirinden yaratılmıyor, Allah tarafından üfleniyor. Ancak bedenler evrimle birlikte birbirinden gelebiliyor.
İncire ve zeytine andolsun. Sinâ Dağına andolsun. Bu güvenli şehre (Mekke'ye) andolsun ki. Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. (Tin, 95/1-5)
Yukarıda ahsen-i takvim’in Arapça Homo Erectus’a karşılık geldiğinden bahsetmiştim. Eğer kelimeleri literal olarak alırsanız Tin süresi bize şöyle bir resim çizmektedir. Adı Sinin olan bir dağ var. Homo Erectus diyebileceğimiz dik duran bir canlı yaratılmış. Sonra bu canlı aşağıların aşağısına indirilmiş. Google’da küçük bir tarama yaparsanız dünyanın en alçak iki noktasının Etiyopya’da, diğerinin Mısır’da, bir diğerinin de Ürdün’de olduğunu görürsünüz. Ayetin hemen başında geçen incir ve zeytinin ana topraklarının da bu bölgeler olması ayrıca dikkate değerdir. Sina Dağı’nın nerde olduğu tartışmalıdır. Hakim görüş, Mısır’da olduğu ve Hz. Musa’nın Tevrat’ı burda aldığı yönündedir. Başkaca görüşler de vardır.
Not: Ayette geçen ahsen-i takvim’i Homo Erectus olarak alırsak bu biyolojide bahsedilen Homo Erectus değildir. Bilakis Homo Sapiens’tir. Çünkü en güzelin tek yanı ayakta yürümek değil aynı zamanda ileri zeka sahibi olmasıdır. Bilim insanlarının isimlendirmesi veya sınıflandırması Kuran ile aynı olmayabilir. Çünkü isimlendirme subjektiftir.
Evrim Tanrıyı Reddetmez
Evrim teorisi yaratmayı reddetmez. Ancak yaratılış teorisini çöpe atar. Evrim, yaratmanın yol ve yordamıdır. Zamanı en küçük karelerine ayırırsanız, her bir karenin yaratılması gerekir. Bu yaratmanın formülü bellidir. Burada şu yanlışlığa düşülmesin. Doğada bazı kanunlar var da tanrıya ne yapması gerektiğini mi dikte ediyor? Hayır. Tanrı istediği gibi yaratıyor ve biz sonradan gelen gözlemciler olarak bu yaratmada bazı kanunlar ve methodlar olduğunu keşfediyoruz.
Evrim, big-bang ile başlayan bir sürecin yeryüzündeki devamıdır. Nasıl galaksiler, yıldız sistemleri ve gezegenler bir süreç sonucu oluşmuş ise, insan da dünya üzerinde aynı sürecin bir parçası olarak oluşmuştur. Bunlardan birine inanıp diğerine inanmamak mantıklı değildir. Çünkü bu ikisini birbirinden ayıramayız.
Hem big-bang’den sonra hem de evrim sürecinde her saniyede sayılamayacak kadar karar verilmektedir. Bing-bang öyle bir şekilde evrilebilirdi ki dünyada hayat oluşmayabilirdi ki entropi yasasına göre olması en muhtemel senaryo budur. Neredeyse sonsuz sayıda seçenekler var ve bu seçeneklerden -görece- pek azı insanı veya anlamlı birşeyi doğuracak neticeyi verebilir. Her saniye trilyonlarca kol oluşturan bir karar ağacı (decision tree) düşünün. Ve bu ağacın milyarlarca yıl içinde her an karar verip bir sonraki karara geçtiğini düşünün. Derinliği aklımızla kavrayamayacağımız derecede büyük bir ağaç bu. Bu karar ağacının ilk katmanından son katmanına kadar yalnız ve yalnız bir yol (path) doğru sonucu doğurmaktadır. Big-bang’in oluşturduğu kaostan bir düzen çıkmasından, evrimin milyonlarca mutasyondan insanı netice verecek bir seçilim yapılması tanrının işidir.
Evrim, yaratılışçılar tarafından kasıtlı olarak yanlış anlatılmaktadır. Sanki herşey tesadüfen oluyor gibi. Neticede insanlar bu kadar tesadüf olmaz deyip evrimi reddetmektedir. Yani bu propagandayı yapanlar amaçlarına ulaşmaktadırlar. Oysa gerçek tam tersi. Eğer evrim olmasaydı pek çok şeyi tesadüfle açıklayacaktık. Aslında evrimi yok saydığımız da, bu kadar da tesadüf olmaz diyecek gerçeklerle karşılaşıyoruz. Bu yazı evrimin kendisi ile ilgili olmadığından detay veremeyeceğim.
Evrim ve Naturalism
Müslümanların yanlış anladığı birşey de evrimcilerin dine savaş açtıklarını düşünmeleridir. Hayır. İster müslüman olsun, ister ateist, bütün bilim insanları bilimle uğraşırken bilimsel metodları takip etmek zorundadırlar. Bilimin öznel veya siyasi görüşleri olmaz. Evrim ne dindardır, ne dinsiz. Tanrının varlığını kabul etmeyen natüralizmdir. Natüralizme inanmak zorunda değilsiniz. Naturalizm bilim değildir, dine karşı geliştirilmiş bir felsefedir. Evrim ise bir bilimsel olgudur. Bu farkı iyi anlamak lazım. Dindarlar, dine cephe alan naturliastlerle mücadele adına evrimle mücadele etmektedirler ki bu yanlış birşey. Evrimci birisi naturalist olabilir. Bu bizim onun evrimci fikirlerini reddetmemizi gerektirmez. Çünkü ben de evrimciyim. Natüralistlerle tartıştığımız şey evrim değil evrimin ne anlam ifade ettiğidir. Aynı evrime bakarak farklı inanışlar ve felsefi akımlar farklı anlamlar çıkartabilir. Onlarla hemfikir olmak zorunda değilim. Ancak evrimde hemfikir olmak zorundayız. Çünkü bu gözlemlenen bir bilimsel gerçektir. Her ne kadar gün ışığına çıkmamış, halen daha araştırılan ve tartışılan yüzlerce detayı olsa da genel hatlarıyla evrimde hemfikiriz.
Sonsöz
Kuran’ın evrimden bahsettiği kesindir. Yukarıda bahsettiğim ve daha bahsetmediğim pek çok ayet bunu desteklemektedir. Yani evrim konusu Kuran’da bir iki ayetle geçiştirilmemiş. Ancak yine de herşeyi tam olarak açıklığa kavuşturabildiğimi düşünmüyorum.
Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol" dedi. O da hemen oluverdi. (Al-i İmran 2/59)
Bu ayette İsa ile Adem’in durumlarının aynı olması ile ne kast ediliyor? Tefsirciler genellikle ikisinin de babasız doğması durumuna bunu yoruyor. Böyle birkaç izaha muhtaç ayetler bulunmaktadır.
Detayları ne olursa olsun iki şey kesin ve gerçek olarak önümüzde durmaktadır: Evrim vardır ve Kuran insanın bir evrim sonucu ortaya çıktığını söylüyor.
Referanslar
https://www.scientificamerican.com/article/lifes-origins-by-land-or-sea-debate-gets-hot/
https://www.discovery.com/space/evidence-for-water-on-mars-might-be-clay-instead--bummer-
http://www.macroevolution.net/hybrid-hypothesis-contents.html
https://islamansiklopedisi.org.tr/adem--peygamber
https://en.wiktionary.org/wiki/قوم#Arabic